Nüfus

kalabalık_istiklal

Bir hamilenin ya da bebekli bir kadının hayatını düşünün. Bu kadın çevresindeki insanlara muhtaçtır, onların olmadığı yerde yapamaz. Yani hayatta kalma yetisi azalmıştır. Çünkü enerjisinin çoğunu hayatta kalmaya değil, çoğalmaya, nesil yetiştirmeye harcamaktadır. Toplum da enerjisinin önemli kısmını yenidoğana ayırmalıdır ki çocuk sağlıklı bir yetişkine dönüşebilsin.

Bir organizma aşırı nüfusa ulaşırsa, muhtemel hayatta kalanlar en güçlüler ve en verimli hayat sürebilenler olacaktır. Verimli ve güçlü olmanın bir yolu üremeye daha az enerji harcamaktır. Bu ilkenin uygulanışını hayvanlarda gözleriz. Avcı türler kendilerine av olan türlerden daha yavaş ürerler. Bu farklı biçimlerde olabilir. Kartal çoğu zaman iki yumurta yapıp bir yavru yetiştirir. Dişi aslan bir batında çok sayıda yavru dünyaya getirir  ancak avlanmak için onlardan uzak kaldığı dönemlerde yavruların dörtte üçü ölür. Bir kurt sürüsünde sadece en güçlü çift üreme hakkına sahiptir. Bu uygulama iki sonuç doğurur. Doğacak yavru sayısının dişinin doğurganlığı ile sınırlı olması ve en güçlü ve sağlıklı, genleri en iyi olan bireylerin genlerinin bir sonraki nesile geçirilmesi.

Avlanan hayvanlara gelince. Memeli av hayvanı topluluklarında çoğunlukla zayıf, yaşlı, hasta ya da yenidoğan bireyler av olur. Sağlıklı yetişkinlerin avcıya yakalanması çoğu zaman olanaksızdır. Bu süzme işlemi iki sonuç doğurur. Birincisi, zayıf ve hastalık taşıyan genler gen havuzundan temizlenir ya da sayısı sınırlanır. Diğer taraftan her yetişkinin kolay kolay ev olmaması avcı nüfusunun kontrol edilmesine yardımcı olur.

Av ve avcı nüfusunun dengesi

Av ve avcı nüfusunun dengesi

İnsan topluluklarının da avlanarak hayatta kaldıkları çok büyük coğrafyalar ve çok uzun çağlar olduğunu biliyoruz. Bu topluluklarda dikkat çekici olan, nüfusun sabit olması. Doğanın kısıtlayıcı olduğu ortamlarda nüfus kendiliğinden dengeye ulaşıyordu. Doğanın nispeten cömert olduğu ortamlarda artan nüfus yayılmaya, yayılma da gruplar arasında çatışmalara yol açtığı için sistem kendini ölümleri artırarak dengeliyordu. Her halukarda karşımızda şöyle bir sistematik var: Ya nüfusunuzu habitatınızda dengede tutarsınız, ya da savaş yoluyla dengelenir. Dengenin bozulması durumuna gelelim…

Biyolojinin altın bir kuralı var. Birey nüfusu taşıma kapasitesini aşarsa ani olarak düşer. Taşıma kapasitesi su, yiyecek, hava şartları, bitki örtüsü, topoğrafya, avcılar gibi somut gerçekler tarafından belirlenir. İnsan yiyecek, bitki örtüsü gibi etkenlere cüzi de olsa müdahale edebiliyor. Demek ki taşıma kapasitesini değiştirilebiliyor diye düşünülebilir. Ama bu sefer devreye o değiştirdiğimiz etkenlerin etkilediği diğer türler giriyor. Müdahale ettiğimiz her doğa parçası ile binlerce türün nüfusunu etkilemiş oluyoruz ki bu, küçük bir sorun. Büyük sorunumuz şu ki, insanın avcısı yok, ve fakat insan bir çok bitki ve hayvan türünü “avlıyor”. Yakın geçmişte resmen taşı toprağı, yerin altındaki mineralleri, madenleri avlamaya başladık. Son üç asırda iltihap gibi, kanserli doku gibi sayımızın adeta patlayarak artmasını kabaca bu şekilde açıklayabiliriz.

Avlanma miktarını ve türünü artırabilen tek türüz. Bunu hayvanlar yapmıyor. Hayvanların ihtiyacı bellidir, tanımlıdır. İhtiyaçları kadar alırlar. “İnsan ihtiyacı nedir?” sorusuna 7 milyar insandan 7 milyar farklı yanıt almak mümkün. İhtiyacımızı aşmak için elimize geçen anlık fırsatları asla geri çevirmiyoruz. Sonuçta aşağıdaki grafik oluşuyor.

nufus

Grafikte bir eksiklik var gibi. Bugüne kadar gerçekleşeni gösteriyor. Sistemin dengeye gelişini göstermiyor, çünkü bu daha gerçekleşmedi. Yani ani nüfus azalışı yaşanmadı. Sistem dengeye ulaştığında aşağıdaki grafiği gibi çiziyor olacağız.

nufus_gelecekAşırı avlanan ve çoğalan, yani nüfusu taşıma kapasitesini geçen türlerin kaçınılmaz sonu bizi bekliyor. Bunu evrenin kanunları dikte ediyor. Evrenin kanunlarını tartışamazsınız, mecliste değiştiremezsiniz. Hayvanlardan farklı olsak da biyolojik bir varlığız. Ekosistemin bir parçasıyız. Bir süredir yaptığımız gibi bu gerçeği inkar etmek, sadece işimizi zorlaştıracak, düşüşün şiddetini artıracak.

Avrupalının 3. dünya ülkesi insanından farkı

Fosil yakıt ve ardından diğer doğal kaynakların hızlı bir şekilde tüketimi ve tüketimin tıpta ilerleme, gıda ve su bolluğu, sağlık sigortası gibi sonuçları 17 ila 19. yüzyıllarda Avrupa’daki ölüm oranında ciddi bir düşüşe neden oldu. Bebek ölümlerinin hızlıca düşmesi nüfusu hızlıca artırdı. Ve fakat sanayi merkezli şehir hayatının getirdiği işgücü özgürlüğü sonucu aile ekonomik bir birim olmaktan çıktı. Hiç bir sağlık sigortasının ve emekliliğin olmadığı tipik tarım toplumunda aile aynı zamanda bir ekonomik birlikteliktir. Çocuklar anne ve babanın emeklilik sigortasıdır. Öte yanda, az gelişmiş ülkelerde bir çocuğu büyütmek ve eğitmenin maliyeti gelişmiş ülkelere göre cüzidir. Hatta çocuklar aile ekonomisine katkıda bulunabilir. Sanayi toplumunda çocuk emeği yasaklanmıştır ve her çocuk kaliteli bir eğitim alır. Avrupalı insan çok çocuk yetiştirmenin külfetini, artık yaşlılığında çocuklara ihtiyacı olmadığını anladı. Bu nispeten sağlıklı ve rasyonel anlayış doğum oranının azalmasına yol açtı. Doğum oranındaki azalma, ölüm oranındaki hızlıca azalmayı hemen hemen dengeledi ve nüfus sıçramadan sonra sabit kaldı.

Avrupa'nın sanayi devrimi sonrası demografik dönüşümü

Avrupa'nın sanayi devrimi sonrası demografik dönüşümü

III. dünya bu rasyonel tepkiyi vermedi. Az gelişmiş milletlerde ölümlülük çok dik bir şekilde aşağı indi, ama doğurganlık hiç değişmeden kaldı ya da sadece mütevazi bir oranda azaldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri, az gelişmiş ülkelerde ölümlülük, büyük ölçüde modern teknoloji ve özellikle tıbbi teknoloji, 100-150 yıl öncesinde keşfedildiği ve geliştirildiği hızdan çok daha hızlı bir şekilde ithal edilebildiği için, 19. yy Avrupa’sında olduğundan çok daha hızlı bir şekilde düştü. Avrupa’nın demografik dönüşümü sırasında bilinmeyen böcek öldürücüler, antibiyotikler ve halk sağlığı yöntemleri bugün az gelişmiş ülkelerde harcıalem şeyler.

Az gelişmiş ülkelerin sanayi devrimi sonrası demografik dönüşümü

Az gelişmiş ülkelerin sanayi devrimi sonrası demografik dönüşümü

“Bugünkü %1,5~2’lik dünya nüfusu artış oranının tarihte benzeri bulunmadığı kesin gibidir ve bu oran insanın tarihinin büyük bir bölümündeki norm olan orandan yüzlerce defa daha büyüktür. Kuşkusuz, bu büyüme dönemi insan nüfusunun tarihinde geçici bir dönem olacaktır. Bugünkü oran sürdürülecek olsaydı, nüfus yaklaşık olarak her 35 yılda iki kat olur, her 350 yılda bir 1000 sayısıyla, her 700 yılda bir milyon sayısıyla çarpılırdı. Bu hızla süren büyümenin imkansız olduğu açıktır. Aradan 700 yıl geçmeden dünyadaki her metrekarede 9 kişi olurdu. 1200 yıl geçmeden insan nüfusunun ağırlığı dünyanın ağırlığını geçerdi. 6000 yıl geçmeden de insanlığın meydana getireceği kitle ışık hızıyla genişleyen bir küre oluştururdu.”

(İnsan Nüfusunun Tarihi, Ansley J. Coale)

Güncelleme

Tanınmış fizikçi Albert Bartlett’ın bugün aşırı nüfustan kaynaklanan sorunlarımıza bilimsel olmayan, akla aykırı çözüm önerilerini çürüttüğü makalelerini okumak üstel fonksiyonu ve nüfus sorununu daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.

The Massive Movement to Marginalize the Modern Malthusian Message

Bu makalede Malthus’un teorilerini eleştiren fikirler incelenmekte ve çürütülmekte. Örneklerin Bartlett’ın memleketi ABD için verilmesi sizi yanıltmasın, matematik evrenseldir ve matematiksel gerçeklerin zamanı ve yeri yoktur.

Regionwide Planning Will Make The Problems Worse

Bu makalede aşırı nüfus kaynaklı sorunlara karşı getirilen beyhude çözümler eleştirilmekte. Şehir ve bölge planlama, mühendislik gibi “filin kuyruğundan tutan” disiplinlerin sakat bakış açısı irdelenmekte, büyüme paradigması ile doğa kanunlarının çelişkisi bir kez daha vurgulanmakta. İngilizcesi olanlara, adı geçen konularda eğitim alanlara, iktisatçı geçinenlere şiddetle tavsiye edilir.

0 Yanıt to “Nüfus”



  1. Yorum Yapın

Yorum bırakın




Bu bloga abone olmak ve güncellemelerden eposta ile haberdar edilmek için tıklayın.

Diğer 133 aboneye katılın